AŞK-I ŞEHADET
“Soğuksun ölüm, soğuksun.
İstediğin kadar soğuk ol,
Bana buz gibi sudan daha tatlı gelirsin!
Unutma ki sen benim kölemdin,
Ve öyle de kalacaksın.
Ben senin efendin,
Ben emrederim sen itaat edersin.
Ey özgür dağların kölesi, emrediyorum;
Gel ve al canımı!”
Eski bir Çeçen türküsü ölümü böyle dile getiriyor.
Ölüm! Değişmeyen hakikat…
Ve bir gün gelecektir ki, bizim için tayin edilen şu hayat-ı faniye ölüm hakikatinin
tecelli etmesiyle son bulacaktır…
Ölüm; kimileri için kaygı, korku ve hüznün habercisiyken, kimileri içinse vuslatın,
sevdanın ve aşkın habercisidir…
Hayatta iki güruh insan vardır; âşıklar ve şaşkınlar…
Şaşkındırlar, çünkü hiç beklemedikleri bir hakikattir ölüm onlar için…
Ve âşıktırlar, ölmek için doğduklarının bilincinde olanlar…
Ölümün gül yüzüne meftun olan âşıklar, intizar ederler şehadeti, gâh soğuk zindanlarda
gâh Marmaranın mavi sularında…
Ölümü yeniden doğmak diye telakki edenler ölüme tutkun olurlar, hayat-ı ebediyenin
mukaddimesi olan ölümü, şu zevale mahkûm hayat-ı dünyeviye‘ye tercih ederler…
Hatırlayın Şeyh Azzam’ın kulaklarda yankılanan o sözünü; “ Ey İslam davetçileri…!
Ölüm tutkunu olunuz ki size hayat bağışlansın…” deyişini…
İşte ŞEHİD’ dir bu Âşıkların adı… Kimi zaman bir işkence seansında beklerler
maşuklarını, kimi zaman bir camî çıkışında, kimi zamansa dağların doruklarında…
Soruyorum siz kendini âşık zannedenlere, söyler misiniz bana… Aşk nedir?
Bakın ne diyor ölüme meftun bir Âşık; “ Şehadet en büyük Aşktır…!
Şehid ise en büyük Âşık…” [1]
Anlayacağınız en büyük aşk, şehadettir…
O halde şunu iyi bil; Ey Ferhat ve Şirin’e muasır olan bedbaht…!
Aşkın en büyüğüne tanık oldum diye sevinme sakın…!
Çünkü biz öyle aşklara tanık olduk ki, bu aşkları yalnız tarih sayfaları
değil arş-ı âlâdaki melekler dahi yazdı…
Ey Âşıkların divanlarından dem vuran edipler, yazarlar, çizerler…!
Duyun sesimi…
En şanlı destanlar bizim divanımızda mevcuttur;
Biz bu topraklarda şahid olduk Pîr’in âşkına. O şöyle haykırıyordu; "
Beni değersiz dallarda asmanıza karşı pervam yoktur. Muhakkak ki yolum
İslam ve ALLAH içindir."Şehid Şeyh Said-i Palevî…
“Umumun malûmu olsun ki, iki elimle iki hayatımı tutmuşum, iki hasım için
iki meydanı mübârezede iki harp ile meşgulüm. Tek hayatlı olan adam meydanıma
çıkmasın” diyen Zindan’ın Pîrî Üstad Bediuzzaman…
“Biz ölümün tehlikelerle dolu bir hayattan ebedi nimet ve saadetlerle dolu gerçek
bir hayata geçiş köprüsü olduğunu biliyoruz.” diyen Şehid Hasan El-Benna’nın âşkına
tanık olduk biz…
“Annemi her aradığımda ne zaman döneceğimi soruyor, annemi 12 senedir
görmedim ancak onu görmek için dönersem başladığımız bu cihadı kim tamamlayacak…”
diyen Şehid Komutan Hattab’ın sevdasına şahid olduk biz…
“Sen Ağlıyorsun ! Hâlbuki ben seviniyorum çünkü muradıma eriyorum.
Eğer bana ağlarsanız hakkımı helal etmem…” diyen Şehid Kemâl…
"Şehadet bize bir son değil başlangıçtır." diyen Şehid Selami Yurdan…
“Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara." diyen Şehid Metin Yüksel…
Anlayacağınız, “Bu dava çok büyüktür en büyük
âşıklarımızı bu yolda feda ettik …”
Hatta öyle âşıklar vardır ki bizim divanımızda, bizler rabbimizi 33’lü tespihlerle
dahi tenzih etmekten aciz kalırken, onlar rablerini 33 kurşunla tespih ettiler…
Her bir azaya bir kurşun… Her bir kurşuna bir tekbir…
Ve ardından özlenen vuslat: ŞEHADET…
Vel hasıl-ı kelam bizim tarihimiz Âşıklar tarihidir…!
Aşıklarımızı rahmetle anıyor, bu sevdada bize öncü oldukları için
onlara şükranlarımızı iletiyoruz…
Rabbim bizleri de şu Âşıklar kervanının sâliklerinden eylesin ve
ayatımızı şehadetle hayatlandırsın inşallah…
Fiemanillah…
Serfeda Editörü